Forum Gökkuşağı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Forum Gökkuşağı

Forum Gökkuşağı. Sevginin Saygının Buluştuğu Tek Adres..
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Kehribar Tesbih...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ilkkan
Yönetici
Yönetici
ilkkan


Mesaj Sayısı : 219
Kayıt tarihi : 05/08/08

Kehribar Tesbih... Empty
MesajKonu: Kehribar Tesbih...   Kehribar Tesbih... Icon_minitimeCuma Ağus. 08, 2008 2:16 pm

Selam

Kehribar bir tesbihim vardı.

Taneleri kocaman olduğu için parmaklarımın arasında tutmak güç oluyordu.
Elime bir eğe alıp taneleri küçültmeye başladım.
Bu işi çok iyi beceremediğimden tesbih tanelerinin bir yüzü daha düz oldu.
Tesbihim, biçimsiz taneleriyle oldukça sevimsiz ve çirkin bir görüntü alınca, onu güzelleştirmek için düz olan yüzlerine, yaşamıma giren insanların adlarını kazıdım.
Küçücük harfleri, tesbih tanelerinin üzerine yazarken çok uğraştım. Sonunda yamru yumru taneleriyle benim o güzel kehribar tesbihim, tuhaf bir yaşam dizini oluşturdu.
Görüntüsü çirkin de olsa ben onu çok seviyordum.
Onu, kadife bir kesenin içine koyup, çekmecemde saklamaya başladım.

Boş kaldığımda, balkona oturup, uzaklardaki maviliğe bakarak, tesbih tanelerini okşuyordum.
Parmaklarım, kah birinin üzerinde duruyor, kah diğerinde geziniyordu.
Düzlediğim yüzeylerde yazılı olan adları, parmaklarımla okşayarak okumaya çabalıyordum.

Sonra bunların benim yaşamımı nasıl etkilediğini anımsıyordum.

Bazıları vardı, duygularımı deşmişti.

Bazıları vardı, yüreğimdeki ateşi körüklemişti.

Bazıları sorularıyla soğuk terler döktürmüştü...

Birisini anımsıyor gibiyim, bana çok acı çektirmişti...

Aklıma bir başkası geliyor, beni ne çok sevmişti...

Birisi vardı, yüzüme bakınca, gözlerimden içeriye süzülür, duygularımı bile okurdu...

Birisini anımsıyorum, yaptıklarımı, benden daha çok severdi...

Bazıları yalnız cinselliğin simgesi olmuştu.

Bazıları bana saygı gösteriyormuş gibi davranırdı...

Dur hele, bunun adı yok.
Bu tesbih tanesini düzlememişim. Atlamış olamam. Niye adsız bu tesbih tanesi?
Bu şimdi nereden çıktı?

Derin mavilikten gözlerimi ayırmaya çalışıyorum.
Güçlükle kopabildim anılardan.
Gözlerimi parmaklarımın arasında tuttuğum tesbih tanesine dikim.

"Nasıl girdi bu dizinin içine?" derken yanımda bana bakıp gülümseyen biri olduğunu gördüm.

Ne zaman gelmiş?
Niye duymamışım?
Bu ne güzel dudaklar, hele yanağındaki çukur, Ne derler ona?
Gamze mi ne?
Her neyse, sonuçta küçük bir çukur işte. Yüzündeki gülümsemenin, gözlerindeki ateşin, yüreğindeki duyguların bir yansıması olmalı.
Ne de hoş. Bir elimi uzatıp yanağını okşadım...
Aklım takıldı bir kez şu tesbih tanesine.
Nereden çıktı bu yuvarlak tesbih tanesi?
Sorgularmış gibi yanımdakine baktım. "Biliyor musun?" demeye kalmadan, inci gibi dizilmiş dişlerini göstererek yumuşacık seslendi.
Sesinde biraz utangaç, biraz da çekingen bir tavrı vardı.

- O ben olmalıyım. Şimdi girdim yaşamına...
Tesbih tanesine adını kazımamıştım. Kehribar yüzeyi pürüzsüz ve parlak.
Olası doğruluk vardı sözlerinde. Nereden çıktı şimdi?
Nasıl gelebildi yanıma?
Bir bilsem bunları. Bir anlayabilsem niye geldiğini?
Alık alık yüzüne bakıyorum. "Neden beni seçtin?" diye soracakken, o da bana bakıyordu.
Gözlerinin içi gülerken, dişlerinin arasından çıkardığı ince dili, dudaklarını ıslatırken, duygularını sıcacık elleriyle yüzüme sürerken, sesine kadife yumuşaklığı verirken türküsünü mırıldanıyordu:

Esmerim biçim biçim,
Ölürüm esmer için,
Alem bana düşmandır
Esmer sevdiğim için.

Gülmeye başladım. Doğrusu hoşuma gitti.
Acaba bana ne sunacak?
Acı dolu anılar mı bırakacak?
Yoksa... Sabırla türküsünü dinledim.
Eğilip yanaklarına dudaklarımı değdirdim. Alev alev yanıyormuş.
Nedense, ellerimle sıcaklığını alamamıştım. Nedense, dudaklarımı tenine dokundurmadan, onun duygularını öğrenememiştim.
Ben, böyle bir duyguyu hiç bilmiyor olmalıydım.
Benim için çok yeni olmalı.
Benim yaşamadığım, bugüne değin tatmadığım bir duygu olmalıydı...
Düşünüyorum da, her tür duyguyu bilirim sanırdım;
Mutluluğu, acıyı, üzüntüyü, neşeyi, gururu, onuru, küçümsenmeyi, utancı, korkuyu ve çekingenliği...

Her tesbih tanesi bunlardan birinin tadını almamı sağlamıştı.
Öfkeyi bile öğreten olmuştu.
Ama bu çok değişik olmalı...
O sıcacık gözleriyle yüreğimdeki külleri üflemeye başladı.
Ne çok kül varmış. Yılların birikimi... Üfledikçe dağılan, uçuşan küller...
Hala bitmemiş küçücük bir "Şey" arıyor olmalıydı.

"Uğraşma boşuna" demek istiyordum. "Uğraşma, bitmiş artık.
Ne bulacaksın tozuttuğun küllerin arasında?
Belki de fosilleşmiş, taş gibi bir yürek.
Bırak yılların külleri onu örtsün, sönsün duygularım. Deşme acılarımı" diye söyleniyordum. Usanmadan, bıkmadan üfledi, üfledi...
Çok tuhaf.
Sonunda buldu işte. Nereden buldu o küçücük kıvılcımı?
Nasıl da üfleyip yaktı yüreğimin ateşini?
Çıtır çıtır yanan ateşle kavrulurken, şaşkınlık içinde bakıyordum.
İçimi bir sıcaklık kaplarken, çoşkudan yüreğim çırpınıyor, fırlayıp özgürlüğe uçmak istiyordu...

Bu duyguyu öğrenmemiş olmalıydım.
Bunun ne olduğunu bilmiyordum...
"Nedir acaba?" demek üzereyken aklıma geldi.
Bir de adını öğrenseydim. Onun adını da şu tesbih tanesine kazırdım.
Parmaklarımın arasına alınca, mavinin uzaklarında, onun gülümseyen yüzünü görseydim...
Dönüp ona bakınca, gözlerinin içinden yüreğindeki sıcaklığı okuyup, usulca sordum:


- Adın ne senin?

- Sevgi.
dedi, tüm içtenliği ile...



Sevgi ve saygılarımla..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kehribar Tesbih...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Forum Gökkuşağı :: DUYGU SELi :: KALEMiNiZDEN DAMLAYANLAR-
Buraya geçin: